17 Haziran 2009 Çarşamba

cıklama

bazen insanın toplum içine karışamadığı anlar olur. ne yaparsa yaranamaz, peşinden koştuğu toplumun her seferinde uzaklaşışını, elleri dizinde bir basketbol oyuncu edasıyla izler. her dinlenişinde bu uzaklaşışa bakıp 'ne içiyorlar ki bunlar' der.

bazen ise hiç umursamadığı toplum onun peşinden koşar. ne yaparsa göklere çıkarılır, bir türlü uzak durmaya çalıştığı toplumdan soyutlanamaz. böyle anlarda vücuduna kene yapışmış, kenenin zararlarını da televizyondan (seda sayan, kuşum aydın) yeni duymuş bir mahalle teyzesi edasıyla bakar topluma.

büyük çoğunluk bu ikisinin dışındadır. bu ikisi standart sapmanın da dışında yer alırlar. az bulunurlar, o yüzden kaideyi bozmazlar.

toplum insanları pink floyd ve türevi rock grupları ve alternatif, ultra gereksiz, insanları yoldan çıkaran, kötü ve zararlı düşünceleri bulunan, en önemlisi düşünen filozoflar, sanatçılar, bireyler tarafından acımasızca eleştirilmişlerdir. bu sapkınlar gibi düşünce üretmek beni toplumsal ortalamadan uzaklaştıracağı için kategorizeleri çeşitlendirmek istemiyorum ama standart sapmanın sınırları içerisinde çeşit çeşit olduklarını da söylemek istiyorum. istediklerim ve istemediklerimin kategorilerine birer çivi çaksam şu an ikisine de çakmazdım, saçmasapan isteklere çekiç sallamazdım.

neyse efendim konumuza dönelim. bu büyük çoğunluk ilerde çocukları için ekonomik, kültürel, sosyal altyapıyı hazırlarlar. çocuklarını hazırlarlarken az bulunan iki tipten ve standart sapmanın uçlarına doğru yerleşim göstermiş insanlardan uzak durmalarını söylerler. mümkün mertebe orta veya ortaya yakın yetişsin, iş sahibi olsun, 3 çocuğu, bir villası, bir aston villası (maksat kafiye) (aston villa takım olum ne amelesin diyebilirsiniz, haklısınız) olsun isterler. villayı baba bahçeli ister, gelip domates yetiştirecektir. çocuk bunlara uyup yetişir girer bir yerde çalışır, etliye sütlüye bulaşmadan yaşar.

amma velakin! aileler için zurnanın zırt dediği yer olarak geçen, bu ortalama toplum genellemesinden uzaklaşan bireylere dönüşen çocuktur. aile olarak müdahalelerde bulunurlar, türlü çaba gösterirler. biraz varlıklı iseler rehabilitasyon merkezlerine giderler, haftalığını keserler. durumu iyi olmayan bir aile ise konuşma yoluna gider. her iki ailenin başarıya ulaştığı durumların yanında, çocuklarını daha çok dışa ittiği durumlar da sıktır.

bu durumda 'ailenin çocukla konuşması mı konuşmaması uygundur, bu kadar yazı yazdın, hiç aydınlatmadın bizi, çoluk çocuk sahibi insanlarız, düzgün çocuklar istiyoruz' dediğinizi duyar gibiyim. aile içi ilişkilere karışmadığımı öncelikle belirteyim. babadır, döver de sever de atasözümüzü benimsemeyin ki çocuğunu damlaya damlaya göl olur, yeter ulan damlacıktan sel olur misali konuştuklarınızın üstünden ve ellerinizden akıp gitmesin (aile içine karışmasam da alttan alttan özlü atasözleriyle süslenmiş cümlelerle, gizli anlatımlar vasıtasıyla mesaj vermeye çalışıyorum, çaktırmayın).

'birader güzel söylüyorsun da profiline baktım 21 yaşındaymışsın, ergenliğe erken girdiğini, hemen çiftleştiğini hesaba katsak, çocuğun olsa olsa 9 yaşındadır' diye itirazlar gelecektir. efendim haklısınız, bu koşullarda böyle önerilerde bulunmam pek de mantıklı gözükmüyor fakat sınav çalışmalarım sırasında öğrendiğim bir şey var (uykuyla pekişmiş durumdadır kendileri), çocuğa iyi davranacaksın. 'ahaha, ulan ben de bir şey sanıp yazını okuyorum, bunu sen söylemesen de biliyordum' diyebilirsiniz. bazen bilgileri hatırlatmakta fayda vardır. nasıl ki her gün başbakan çıkıp 'böyle yaptık, iki gün önce de böyle yapmıştık, üç gün önce de bunu yaptık' diyerek hatırlatıyor, bir gün sonra aynı açıklamayı birer gün ekleyerek tekrara bağlıyor, aynı mantık. hatırlayın, hatırlatınız maksatlı.

çok saçma yerlere giden konumuza geri dönecek olursak. asıl ilgilendiğim kısım birinci kısımdaki insanlardır. topluma ne kadar yanaşsa da toplumun kendisinden kaçtığı bireyler. bu çıkarıma ise şu videoyu izleyerek ulaştım.



hayatında hiç böyle birini tanıdın mı desen, tanımadım diye cevap veririm. çünkü dürüst olmak toplumsal ortalamaya yakışır bir birey olmanın en önemli kuralıdır.

her gün yemeğinizi yiyiniz, size vaadedilen düşleri (düş kurmak sapkınca düşüncelere itebilir, ortalamadan uzaklaştırabilir aman diyeyim) alarak çıkınız evinizden. kahvaltıyı atlamayınız, altındır o. baktınız biri yanınızdan toplumsal altyapıya uzak bir birey gibi geçiyor, 42,5 derecelik bir yaz gününde, kliması çalışmayan otobüste, ter kokan koltuk altının burnunuzun üstüne dayatılması gibi kafanızı çevirin ve 'cık cık cık' sesini çıkarın. sizi duyan toplumsal duyarlılığı yüksek insanlarla bu cıklamayı sürdürün.

toplumsal yapıya saygılı olun.

ya da sittiredin, gelin alternatif olun.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder