16 Haziran 2009 Salı

kahvaltı

sabah ilk dinlediği parçanın heart of glass (blondie) olmasından kaynaklanan saçmalık (saçmalık ne ola ki, haz veriyor olum o şarkı) ile başlamanın verdiği hareketlilikten nasibini alamayan ders çalışma azmini takdir ettiğim kişi oldum bu sabah.. (iki noktanın verdiği inanılmaz depresyon gücü)

yarım ekmek, bir üçgen peynir, biraz peynir, biraz vişne reçeli ile bir saatte geçiştirilmiş kahvaltı (okuduklarımdan öğrendiğim bir şey var, kahvaltı es geçilmemeliymiş, bir de çocukların yanında yemekler hakkında olumsuz görüş bildirmemeliymişiz) (dün gece okumuştum, yaptığım kontrollü deneyin sonucunu gösterme amaçlı bilgi aktarımı). kimileri 'kahvaltı, peynir, unuttum ben onları' diyebilir. günümüz dünyasının sonsuz tüketim ağında en ucuz yapılabilinecek aktivitelerden biridir kahvaltı. sesler geliyor, 'olur mu lan, sen hiç boğazda kahvaltı etmemişsin, hatta boğazı bile görmemişsin, deniz görmemiş istanbullu davar' şeklinde. kimi kimi sesler de 'ay evet çok ucuz, geçen branç a gittik, kişi başı 100 lira istediler' diyebilir. iki sesi de ara nöronlarımla devre dışı bırakıp şu sese ulaşıyorum. 'evet, haklısın kahvaltı es geçilmemesi gereken bir öğün'. hak verilme hazzının verdiği gaz ile göklere çıkmış olan ben bu sesin kendi beynimin bir ürünü olduğunu 'gel de şuraya sofrayı topla, ye iç git ne güzel' diyen annemin sesinin kulaklarımı açmasından anlıyordum. gece yatarken kulaklarım rahat etsin diye doldurduğum bimden alınmış pamuk, annemin bu çağrısı karşısında eriyip gitmişti.

pamuk denince aklıma gelir, çocukluk anılarım arasında travmatik bir şekilde yer alan, pamuk helva. zararlı diye binlerce çocuksal öğeden mahrum bırakılmış bir çocuktum ben. pamuk helva, meybuz alma (hemen bir bok bilmiyor la bu sonraki blog demeyin, travma diyorum, yarım elma yerdim küçükken ben her gün taam mı!) gibi travmatik çocuk deyimleri ortaya çıkarmıştı bende. aynı zamanda bütün zararsal öğelerden uzak tutulmuş ve büyüme gelişmesi 75 inci persantil eğrilerinde seyretmiş ben, ilerde, 25 persantilde kalakalmış arkadaşlarımın bu maddeleri tüketmekten dolayı vücutlarında erken yaşta oluşan deformasyona bağlı erken ölümlerine de tanık olmak zorunda bırakılmıştım, ailem tarafından.

konumuzdan sapmadan gelelim. kahvaltı çok faydalı ve es geçilmemesi gereken bir öğündür yazar her yerde. hatta bir arkadaşım 'altın madalya alacağına, bir kilo peynir ile 2 ekmek al daha mantıklı, çünkü kahvaltı altın, öğle yemeği gümüş, akşam bronz gibidir' demişti. arkadaşıma içimden akıl fikir dileyerek, dışımdan ise elime telefonumu (nokia 3210) alıp 'oo, öyle mi, hemen geliyorum' tarzı sapkınca bir monolog oluşturup, arkadaşımın 'ne olmuş' demesine fırsat bile bırakmadan, 'gitmem lazım' diyerek uzaklaştım yanından. yemek yemeyi kürsüye çıkmak gibi değerlendiren adamın, kahvaltı yaptım ben edasıyla, ata sporu güreşte altın madalya kazanmış gibi birazdan istiklal marşı okumayacağı ne malumdu.

yıllar geçti bu olayın üstünden. şimdi çocuk notlarını okurken tekrar gözüme çarpan bir slayt üstüne arkadaşımın hakkını yediğimi düşünüyorum. o an her balkonda türk bayrağı asılı olmasından etkilenmiş olabileceğimi düşündüm. 23 nisan ya da 19 mayıs tı sanırım tarih. 'neden 30 ağustos veya 29 ekim değil, ayrıca atamız 10 kasımda ölmüştür o gün de olabilir' diyen sesleri bastırmak amaçlı, ilkbahardı diyip konuyu kısa kesme gereği hissettim.

arkadaşımın haklılığı ve benim ona verdiğim tepki karşısında hüzünlenip ağladım demek isterdim ama öyle olmadı. çünkü kahvaltı yapmıştım ve altın madalyayı kapmıştım. sevinç gözyaşları dökmedim, ahaliye 'çok coolum, hayvani madalyalar kazanıyorum' havası atmamak ve gelebilecek nazar oklarından etkilenmemek için.

evet efendim, kahvaltı es geçilmemesi gereken bir öğündür. hatta kahvaltı yapar, altın madalyayı kaparsanız ve etrafta türk bayrağı görürseniz, istiklal marşı bile okuyabilirsiniz.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder